Aaron Nommaz, Sefarad Musevilerinin önderi Jozef Nasi’nin anısına yazdığı romanı ‘Yahudi Casus- Jozef Nasi ’ ile insanlık tarihinin en hümanist ve fedakar insanlarından biri olan Jozef Nasi için tarihe ve aynı zamanda birçok insanın kalbinde bir abide dikti. Gelin, daha evvel hakkında hiç Türkçe kitap yazılmamış 16. yüzyılın en zengin insanı hakkında yazarak bir ilke imza atan Aaron Nommaz’la hem bir biyografi olan hem de tarih kitabı niteliğindeki bu değerli eser hakkında söyleşelim.
1945 İzmir doğumlu Aaron Nommaz, Portekiz kökenli Sefarad bir aileden gelmektedir. Dokuz yaşındayken ailesi ile beraber İstanbul’a yerleşmiş, 16 yaşında ise eğitimi için İngiltere’ye gitmiştir. Üniversite eğitimini İngiltere’de tamamladıktan sonra Amerika’daki Berkeley Üniversitesi’nde burs kazanarak yüksek lisansını çift ana dalda tamamlamıştır. Aaron Nommaz Hugin Yazılım teknolojileri A.Ş. ve Hugin Pazarlama A.Ş.’nin kurucu ortağı olmasının yanı sıra, 1995 yılından beri Portekiz Fahri Konsolosu görevini sürdürmektedir.
Yahudi tarihinin hakkında en az yazılmış kahramanı Jozef Nasi’ye olan ilginiz ne zaman başladı?
Jozef Nasi’ye olan ilgim 10- 15 sene evvel başladı. Hakkında yazılmış bütün kitapları okudum. Sefarad ve Osmanlı Musevilerinin tarihine derin ilgi duymamı sağladı. Kişiliğine ve hikayesine aşık oldum. Bu kadar mı insancıl olunabilirdi! Genç yaşta dünyanın en kültürlü ve zenginleri arasındaydı. Yani doğuştan milyarder biri. İstese saraylarda dolaşır, gününü gün eder ve krallar gibi yaşardı. Bunu seçmemiş; hapse girmeyi ve ölüm tehlikesini göze alarak, gençliğin verdiği cesaretle ve idealist ruhuna ömür boyu sadık kalarak, tüm servetini tek amacı olan engizisyondaki Yahudileri kurtarmak, güvenli bir yer bulup yerleştirmek ve onlara bir vatan bulmak için cömertçe harcamış, hayatını birçok kez tehlikeye atmıştı. Onları yapılan haksızlıklardan kurtarmak onun için ömür boyu sürecek bir görev, bir tutku olmuştu. 16. yüzyılda Yahudilerin yaşadığı korkuları düşünürseniz, bu adamın yaptığının eşi benzeri ancak Martin Luther King olabilir, o da hem mücadelesini kendi serveti ile yapmamış hem de şaşalı bir yaşam imkanı olmamıştı.. Beni hayretler içinde bıraktı, hayran oldum kendisine.
Jozef Nasi hakkında kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Jozef Nasi hakkında bir kitap yazılmasını 5 sene evvel düşündüm. Tanınmaması beni çok rahatsız etti. Hakkında hiç Türkçe kitap yazılmamış. Birçok yazar ve tarihçi arkadaşıma yazmaları için ısrar ettim. Onlar benim yazmamı istedi. İlber (Ortaylı) benim arkadaşım. Kendisinin bu kişi hakkında derin bilgisi olduğunu öğrendim fakat yazsa fazla ilgilenen olmayacağını düşündüğünden, o da tarihin bu bölümünü unutulmaya terk etmiş. Ben mühendis adamım diye düşünmeme rağmen, kendimde vazife hissettim. Bir Türk vatandaşı olarak tarihimizin her bölümünü bilme hakkımız var, bunu esirgemeğe kimsenin hakkı yoktur. Çok değerli bir önder. Ben de muhtemelen onun sayesinde bu topraklardayım şu an. Ayrıca tüm vatandaşlarımın din, dil, mezhep ayrımı olmadan okuyup da kendi geçmişleri hakkında gurur duymasını istedim. Osmanlı içinde Yahudilik tarihi çok önemli bir değer. Tabii bilirsen. Adeta Osmanlı’ya değişik bir açıdan ayna tutuyor, gururla….
Bizim kendi tarihimiziher yönünü bilme hakımız var.
Araştırma süreci dahil olmak üzere tüm proje ne kadar sürdü? Hangi kaynaklardan yararlandınız?
İlk araştırma safhası çok uzun sürdü. En az 3 senemi aldı. Öncelikle Jozef Nasi hakkında yazılan her şeyi okudum. O işin kolay kısmıydı. Yabancı kaynaklardan çok burada, olayların geçtiği yerde daha çok bilgi bulabilirim diye düşündüm; ama bulamadım. Hakkında devlet kayıtlarında yeterince bilgi yok. Yale Üniversitesi’nde Jozef Nasi konusunda dünyada bir numara olan Prof. Aelion Brooks’la çalıştım. Boston Üniversitesi’ne gidip oradaki hocalarla çalıştım. Esasen ben bir tarih kitabı yazdım ve tarih kitabımı koltuğumun altına koyup yayınevlerine gittim. Kabalcı (Yayınevi) kitabı çok beğendi fakat bunu maddi getirisi olmayan bir proje olarak gördükleri için kitabın hak ettiği değeri bulamayacağını düşündüler. Daha sonra Destek Yayınevi kitabı romana çevirme fikrini verdi ve bu öngörüsü sayesinde çok satılanlar listesine girdi. Romana çevirmek de 6-7 ayımı aldı.
Bildiğim kadarı ile bu kitap için, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz çok değerli tarihçi Halil İnalcık ile de çalıştınız. Bu deneyimden bize biraz bahseder misiniz?
Bu kitapta birebir Halil İnalcık ile berber değil, onun 20 senelik asistanı değerli hoca, Prof. Dr. Bülent Arı aracılığıyla çalıştık. Bülent Hoca okuyup pozitif tenkitlerde bulundu ve bu tarih kitabını Halil Hocaya götürdü. Halil Hoca kitabı çok beğendi. Kendisi de tarihi olaylarını sosyal bir kontekst içinde değerlendiren bir tarihçi olarak, özel sektörün Osmanlı döneminde eksik bir dama taşı olduğunu söyledi. Halil İnalcık çok değerli bir insan, hocaların hocası. Bülent Hoca Halil İnalcık adına bir vakıf kurmak için çok çalıştı; maalesef projeyi gerçekleşmedi.
“Hususi bir takım şartlar Avrupa Yahudileri ile Osmanlıları, Haçlı Hristiyan Avrupa karşısında bir nevi dayanışma ve işbirliğine sevk etti. Asırlardır birlikte var olmak suretiyle iç içe geçmiş ortak tecrübeler ve olumlu hatıralar Türklerle Yahudileri bir aile yapmıştır.”
-Halil İnalcık
Jozef Nasi’nin tüm zorluklara rağmen nasıl hayatta kaldığını kısaca özetleyebilir misiniz?
Bütün güçlere, imparatorlarla hem dost olmuş hem de yeri gelince meydan okumuş biri. Mesela Kraliçe Mary, Dona’nın kızını zengin bir aristokratlarla evlendirmek istiyor. O dönemde birinin servetini ele geçirmenin iki yolu vardı; biri engizisyon mahkemeleri, diğeri ise evlilik fakat Dona kraliçeye karşı koyuyor ve onu reddediyor. Engizisyon mahkemelerinin başında olan Aragonlu Francisco ‘Yahudi bir kadın kraliçeyi nasıl reddeder’ diyerek onun haddini bildirmeye karar veriyor. Yahudi bir kadının özellikle o tehlikeli dönemde böyle davranması müthiş bir cesaret. Bu safhada Jozef Nasi devreye giriyor, aklını kullanarak entrikalı yollarla onları kaçmayı başarmakla kalmayıp, hem ailesini hem de servetini beraberinde götürmesini sağlıyor. Uğradığı tüm saldırılara rağmen servetini büyütmeye devam ediyor. Öyle bir kişi düşünün ki Fransa kralının kendisine olan borcu için Kanuni’ye bizzat Kral’a ödemesi için tehditvari bir mektup yazdırıyor. Jozef bununla da kalmayıp, saray’la olan yakın dostluğu sayesinde Avrupa’da yakılma tehlikesiyle yaşayan Yahudileri Osmanlı topraklarına getirtmesini sağlıyor.
Kanuni’nin Yahudilere karşı sergilemiş olduğu hakkaniyetli ve koruyucu tavırdan ötürü Papa, onu sadece Osmanlı topraklarındaki değil, tüm Yahudilerin hamisi kabul etmişti. Jozef Nasi bunu nasıl başardı?
Kanuni, yabancı sermaye yatırımının önemini kavramış akıllı bir adamdı; Jozef Nasi de dünyanın en zengin insanı. Bugün hala yabancı sermayeden bahsediyoruz, herkes yatırımlar yapılsın istiyor. Jozef Nasi , Osmanlı’ya sadece kendi servetini getirmekle kalmamış, düşmanlarının kullandıkları teknolojiyi de getirmişti. Osmanlı’yı ticaret, bankerlik ve özel girişimler konusunda devrinin çok ilerisinde bir vizyona taşımakta öncü olmuştu. Tabii o zamanlar para ve toprak ikinci sırada, önemli olan bilgi yani istihbarat. Jozef Nasi saraylarda dolaştığı için oradaki insanların zihniyetini biliyor, hatta İmparator Maximilian’ın sınıf arkadaşı. Bankerliğinden dolayı Avrupa’nın dört bir yanına yayılmış ajanları var; haber alıyorlar, para hareketlerini takip edebiliyorlar. Ayrıca, Avrupa’daki tüm sinagoglardaki hahamlar Yahudilere yaptığı yardımları biliyor ve onu bir kurtarıcı olarak görüyorlardı. Bu da Jozef Nasi’yi Osmanlı lehine önemli istihbarat merkezi kurmasını sağlıyordu.
Tiberya Projesi olarak tarihe geçen sürecin lideri olan Josef Nasi, o dönemde nasıl bir misyon üstlendi?
Osmanlı’nın himayesinde Yahudiler için 4 kutsal şehir var. Kudüs, Safed, Hebron ve Tiberya. Kudus’ü zaten talep edemiyorlar. Bu çok dikkat çekici olurdu. Hebron da zaten Kudüs’ün içinde yer alıyor. Safed’de ise Türk Sancak beyliği var, bu sebeple Kanuni’nin kullandığı bir bölge. Dolayısı ile geriye Tiberya kalıyor. Tiberya o dönemde yılanların cirit attığı, saldırıya maruz kalmış, çok kötü bir toprak. Josef Nasi Kanuni’den Tiberya’da yarı bağımsız bir devlet kurmak için izin alıyor. Yani Osmanlı’ya para ödeyen bir devlet sistemi. Yahudilerin kutsal topraklarda bir arada yaşayacağı bir yer bulmak için ciddi paralar harcıyorlar. Tabii Avrupa Yahudilerini getirmek için ticaretin akacağı bir yaşam kurmak çok önemliydi. İpek ticareti için dut ağaçları dikiyorlar, İspanya’dan yün ithal edip Venedik’teki giysilerin benzerlerini yapmayı planlıyorlar, ta ki Kıbrıs projesi çıkana kadar. Bu proje için II. Selim, Josef’e Kıbrıs krallığını teklif ettiğinden Josef çok heyecanlanıyor. Bu dönemde Dona Gracia öldüğü için Josef Nasi tamamen Kıbrıs Projesine yönleniyor. Tiberya projesi başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu konu ile bağlantılı olarak 2010 yılında, Gracia’nın doğumunun 500. yıldönümünde, İsrail’de Dona Gracia ve Jozef Nasi adına bir şölen yapıldı. 4 saat süren sempozyumun sonunda, Şimon Peres 45 dakikalık konuşmasında bu kahramanların bu kadar uzun süre resmen tanınmamış olmasının mahcubiyetini dile getirdi.
Gençlerin okuyup da kendi geçmişleri hakkında gurur duymasını istedim. Osmanlı içinde Yahudilik tarihi çok önemli bir değer. Tabii bilirsen. Adeta Osmanlı’ya değişik bir açıdan ayna tutuyor, gururla….
Önümüzdeki dönemde Jozef Nasi ile ilgili başka projeleriniz olacak mı? Bize bunun dışındaki projelerinizden de bahseder misiniz?
Öncelikle iki tane idealim vardı. Birincisi; Jozef Nasi ve Dona Gracia için aklımda bir abide dikmek vardı. Hayali abidemi bu kitaplarla, kendime göre diktiğimi düşünüyorum. Tabii Osmanlı’nın en değerli zamanlarında Osmanlı-Yahudi ilişkilerini insanların öğrenmesi de çok önemliydi benim için. İkincisi ise; Jozef Nasi’nin yaşadığı tüm yerlerde yapılacak bir sergi oluşturmak. Portekiz Büyükelçisi ile Portekiz Kültür bakanından randevu aldım. Sergiyi Türk Büyükelçiliği himayesinde Lizbon’da başlatıp Bristol, Londra, Antwerp, Venedik, Ferrara, İstanbul ve İsrail’de devam ettirmek istiyorum. Bu ayrıca ülkeler arasında bir dostluk köprüsü de oluşturur. Hasköy’de Dona Gracia’nın yaptırdığı ve halen ayakta kalmayı başaran La Sinyora Sinagogu müze haline getirilebilir ve dünyanın her yerinden birçok insan Hasköy’ün varlığını tanıma fırsatı bulabilir. Şu anda bu proje ile ilgili Kültür Bakanlığı ile görüşmeler yavaşladıysa da Portekiz Kültür bakanı ise bu projeyi çok beğendi. Türkiye ile Portekiz arasındaki en büyük bağ olarak nitelendirdi. Taa o zamanlardan beri Osmanlı’nın yüce değerlerini ortaya çıkaran ve Portekiz’e onurlu bir şekilde özür diletmek durumunda bırakan bir olaya Portekizzzz’in bizden daha fazla ilgi gödtermesi ironik hatta tuhaf değil mi? Böyle bir serginin Türk Büyükelçiliğine çok büyük prestij kazandıracağını düşünüyorum. Kitabı Tayyip Beye ve Portekiz Büyükelçi’sine gönderdim. Büyükelçi çok beğendi. Gelen tüm Türk diplomatlara, dış işleri bakanına bu kitabı vereceğini söyledi. Daha önceden porselen dağıtıyorlardı. Büyükelçi Portekiz’le ilişkilerin iyi olduğunu bilinmesinin önemli olduğunu vurguladı. Jozef Nasi romanım birçok dilde tercüme edilecek. İngilizce tercümesi bitti ve yakında Amerika, İngiltere, Avusturalya ve İsrail öncelikli olarak dünya pazarına Thomson-Shore vasıtasıyla Amazon, Barnes and Noble gibi prestijli kanallarda dağıtılacak. Tercümesini kendim yapma durumunda kaldım, denediğim tercümanlarda umduğumu bulamadım.. Şu anda çalışmaya başladığım bir diğer proje ise film projesi. Bu bir Hollywood filmi olacak. Jozef Nasi 26 yıl bu topraklarda yaşadığı için, bir kısmı da Türkiye’de çekilecek. Proje şu anda çok iyi gidiyor.